Farklı Değil, Kendisi: Her Çocuğun Hikâyesi

Çocuklarımızı “farklı” yapan nedir? Fiziksel özellikleri mi? Zihinsel süreçleri mi? Yoksa onları gözlemleyip anlamaya çalışmadan etiketlememiz mi?

Mavi gözlü doğan bir çocuğu "farklı" olarak tanımlamıyoruz. Peki neden uzvu olmayan ya da konuşmakta geciken bir çocuk söz konusu olduğunda ona bu kadar çabuk “farklı” diyoruz? Soru çok, farkındayım. Ama bu sorulara cevap aramak zorundayım. Çünkü farkına varmadan yarattığımız bu farklılıklar, çocuklarımızı en hassas yerlerinden, benliklerinden yaralıyor.

Farklılık, insan olmanın doğasında var. Varoluşun getirdiği çeşitliliği biz, toplum olarak bir “sorun” gibi tanımlıyor, hatta bazen çocuklara yük haline getiriyoruz.

Otizmli bir çocuğuyla markete gitmekten çekinen bir anne düşünün.Aynı anne, çocuğunun bir düğüne ya da parka gitmesini de istemeyebilir.Sebep bazen çevrenin bakışları olur, bazen “ya bir kriz yaşarsa” korkusu, bazen de sadece yorgunluk… Sebepler değişir ama sonuç hep aynıdır.

Aslında kimse “evde kalmayı” isteyerek seçmez. Ama bazı aileler zamanla, dış dünyanın anlayışsızlığına karşı evin duvarlarını bir kalkan gibi kullanmaya başlar. Bu bir tercih değil, belki de bir korunma çabasıdır. Oysa dışarıda hayat var. Parkta koşturan çocuklar, markette alınmayı bekleyen sevdiği atıştırmalıklar, bir düğünde belki seveceği bir müzik… Ama tüm bunlara, “farklı” olduğu düşünülen çocukların erişimi, onları en çok sevenler tarafından zor hale getiriliyor.

Farklılık, eksiklik değildir. Ama toplumsal yargılar, öyleymiş gibi davranır. Bu yüzden bazı çocuklar çocukluklarını yaşayamaz. Bazı anneler, babalar hep tetikte olur. “Bugün dışarı çıkmasak daha iyi,” cümlesi, sadece plan iptali değildir; bazen bir hayalin geri çekilmesidir.Tipki hayallerin varlığı gibi hayatın içinde varolmak da her çocuğun hakkı olmalı değil midir?

Hiç bilmediğiniz bir dilde, hiç bilmediğiniz bir ülkede size sürekli kendi algıladığı şekliyle bir şeyi yapmaya mecbur bırakan insanlar ile var olduğunuzu düşünün. Sabah kalkıyorsunuz bu kişi sizin üstünüzü giydiriyor, dişinizi fırçalıyor, belkide yemekten en nefret ettiğiniz o brokoliyi size zorla yediriyor. Peki, burada yaşam kalitesi kim tarafından etkileniyor? Kim anlaşılamıyor? Ve en önemli soru: Bu kişi ne kadar mutlu oluyor?

Anlamıyoruz... Çünkü bakmıyoruz.

Sorun sadece sizde değil. Sorun sadece bir annede ya da bir öğretmende değil. Sorun bizde, hepimizde. Çocukları dinlemiyoruz. Gerçek anlamda bakmıyoruz, görmüyoruz. Onların ne hissettiğini, dünyayı nasıl algıladığını merak etmiyoruz. Onları kendi kalıplarımıza uyduramadığımızda, "öteki" ilan ediyoruz.

Çocuklar farklı değil. Çocuklar kendileri, Tıpkı bizler gibi…

ve son cümlelerim değerli okuyucum Bu yazıyı yazarken, kimseyi yargılamak değildi niyetim. Sadece, bazı çocukların neden görülmediğini, neden dışlandığını ve en önemlisi, neden anlaşılmadığını sorgulamak istedim. Size sormak istedim. Toplum olarak belki bugun tüm dünyayı değiştiremeyiz ama bir çocuga bakış açımızı değiştirerek, onun dünyasını değiştirebiliriz. Çocuklarımızı etiketlemeyelim,anlayalım. Farklılıklarını değil, potansiyellerini görmeye çabalayalım. Çünkü her çocuk değerlidir. Ve her çocuk, olduğu haliyle güzeldir.

İLAYDA FİNCAN